Kapsadığı düşünceleri hoşlanmadığınız kitapları okumak neden ehemmiyetlidir, hiç düşündünüz mü? “Hiç onaylamadığım bir düşünceyi anlatan bir kitabı neden okuyayım ki?” diyebilirsiniz. Haklı bir sual gibi dinleniyor. Neticede hayatlarımız birtakım boykotlarla geçiyor: Desteklemediğimiz markaların mahsulleri almıyor, tarafsız habercilik prensibini korumayan gazeteleri okumuyor, hatta birkaç görüşünü beğenmediğimiz insanları takip dahi etmiyoruz. Boykotun yaptırım eforu yadsınamaz elbette ama acaba kitapları boykot etmek farkında olmadan bize hasar veriyor olabilir mi? Bilgi alma mevzusunda kendimizi kısıtlıyor olabilir miyiz?
Kendimizi bizimle eş biçimde düşünen insanların konuşma balonlarıyla sınırlamak, gün içinde daha az hiddetlenmemizi sağlayabilir. Ancak, aynı şeyleri kitaplar için yaptığımızda iyi bir okuyucu olmaktan uzaklaştığımız da bir asıl. The New York Times’ın kitap editörü Pamela Paul geçtiğimiz ay yayınlanan yazısında, ön yargılı olduğumuz yazarlara ait olan ya da birkaç sayfasını çevirip kapsadığı fikirler suratından bir kenara vazgeçtiğimiz kitapları okumanın ehemmiyetinden bahsetti.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Mevzumuz, terbiyeyi değeri düşük bir eseri okumaktan sinsi bir zevk almak ya da iyi olduğunu düşündüğümüz ama bizi hayal kırıklığına uğratan bir kitabı vazgeçip başkasına geçmek değil. Mevzumuz, öne sürdüğü fikri ters bulduğumuz bir kitabı sırf bu surattan okumamak. Başka Bir Deyişle yeni bir bakış açısına tümüyle kapalı olmak…
“Bu kitaplar size asıl değerlerinizin ne olduğunu anımsatmaları bakımından oldukça ehemmiyetlidir” diyor Pamela Paul. Eser süresince yazarın dünyasına ve kafasına girer, onun kendisini nasıl sezdiğini ve ne biçimde düşündüğüne tecrübelersiniz. Bu, nelerin sizi rahatsız sezdirdiğini, hangi düşünce ve tavırlara değer verdiğinizi kavramak için çok iyi bir yoldur. Paul, kendi tecrübesinden misal veriyor ve asla bir liberteryen olmadığını ve olmayacağını, Ayn Rand’ın Hayatın Kaynağı daha önceki tercümesiyle Yaratılan Dünya eserini okurken sezdiği tiksinti sayesinde kavradığını söylüyor.
Bu tiksinti elbette kitabın makûs olduğu anlamına gelmiyor. Hatta bütün tersi! Kitabın yaratmayı amaçladığı duyguyu okurun uçlarda yaşaması, kitabın galibiyetine delil sayılabilir. Goethe’nin ebedi eseri Genç Werther’in Acıları’nı okurken, Werther’in aşamadığı iç kasvetlerinin sizi de kitabı vazgeçtirecek kadar sıkması gibi…
Doğru zamanda okumadığınız bir kitabı sırf bu surattan hoşlanmamış olabilirsiniz. Belki gerçekten kavramamış, kişilikleri asap bozucu bulmuş olabilirsiniz. Kitabı okurkenki görüşleriniz henüz olgunluğa erişmemiş olabilir. Üstünden zaman geçtikten sonra kitaplara tekerrür şans tanımak iyi bir fikirdir.
Şahsi anlamda ve okur olarak ne denli olgunlaştığınızı, hoşlanmadığınız kitaplara bir şans tanıyarak anlama fırsatınız olur. Tekerrür okuyuşta tahammül edebildiğiniz bir kitap, zaman içinde değişik görüşlere sahip ve daha müsamahalı bir şahsa dönüştüğünüzü görmenizi sağlayabilir.
Daha akıllı bir okur olursunuz. İyi bir okur olmak, ilgilendiğiniz ya da ilgilenmediğiniz tüm mevzularda yazılmış kitaplara bir şans tanımakla muhtemeldir. Bir şeyi tenkit etmek için onun hakkında fikir sahibi olmak gerektiğinin de altını çizelim.
Bu kitapları okumak, doğru bildiğiniz görüşleri korunmak için de bereketlidir. Karşıt görüşlü insanların kafasına girmek onların düşünce stilini ve ifade biçimini kavramanıza, dolayısıyla kendi savınızı kuvvetlendirmenize takviyeci olur.